Son günlerde, Öğretmenler üzerinden çirkin bir algı inşa etmeye çalışan bir güruh türedi. 

Öğretmenlerin özlük haklarının kısıtlanması arzusuna şehvetle kapılan bu güruha birkaç kelam eylemek karşı konulamaz bir vazife haline geldi.

Öyle satırları süslemeden doğrudan: “Öğretmen kadar taş düşsün başınıza!” diye yazmak istiyor kalemim; ama biliyoruz ki bu ağırlık onlara fazla gelir. 

Öğretmen, sizin her fırsatta saldıracağınız, dilinize pelesenk edeceğiniz şamar oğlanınız değildir.

Nefretinizin, kininizin arka planı çok aşikâr ama sizin de vakıf olduğunuz üzere öğretmen olmanın yolları çok açık. 

Oyunun kuralları sonradan belirlenmiyor. 

Yine de bilmeme cehaleti ve gafletinize binaen bir Öğretmen gibi tane tane izah etmeye çalışalım.

Öncelikle İlkokul-Ortaokul ve Lise eğitimi olmak üzere toplam 12 yıllık eğitim-öğretim sürecinin nihayetinde Öğrenci Seçme Yerleştirme Merkezi’nin her yıl yaptığı üniversite sınavlarına girip Eğitim Fakültesi yahut Fen Edebiyat Fakültesi’ni kazanmak gerekiyor. 

12 yıllık eğitimin üzerine İlköğretim Öğretmenlikleri 4,Ortaöğretim Öğretmenlikleri 5 yıl olmak üzere lisans eğitimi alıp sonrasında Kamu Personeli Seçme Sınavında başarılı olma şartını sağlayabilmek elzem.  

Bitti mi?

Elbette hayır.

Kamu Personeli Seçme Sınavında yüzbinlerce Öğretmen adayı arasından yeterli puanı alıp mülakatlara girmeyi hak kazanmak şartı mevcut.

Yetti mi?

Yine hayır. 

Bunlara ilave şimdi de akademide bir buçuk iki yıl arası eğitim almak gerekiyor. 

Akademide de yeterli kriterleri sağladıktan sonra Güvenlik Soruşturmasının olumlu neticelenmesini beklemek gerekiyor.

Tüm bu zorlu süreçlerden sonra ülkenin en zorlu coğrafi bölgelerinde ailenden, sevdiklerinden, dostlarından, arkadaşlarından binlerce kilometre uzakta eklektiğin suyun, ulaşımın kısıtlı olduğu bir dağ köyünde zorunlu doğu görevini ifa etmen gerekiyor. 

Memleketine dönebilmek için uzun yıllar hizmet puanı biriktirmen gerekiyor.

Görüldüğü üzere Öğretmen olabilmek için (varsa potansiyeliniz) şartları çetin ve zor olsa da kapılar sonuna kadar açık.

Neredeyse her ilde olmak üzere 100’e yakın belki daha fazla eğitim fakültesi mevcut.

Yani okumak isterseniz en yakın eğitim fakültesi size en fazla bir saat uzaklıkta olmalı. 

Hatta büyük bir saçmalık ile eğitim fakültesi mezunu olmanıza bile gerek yok. 

Özetle; 

Her şey ortada ve elinizi tutan yok.

Milli Eğitim Temel Kanunu açık ve nettir.

Öğretmenin temel görevi “eğitim ve öğretim”dir.

Buna rağmen öğretmenler, eğitim-öğretim görevinin çok ötesinde sorumluluk ve yükümlülükler üstlenmektedirler.

Aldıkları her kuruş analarının ak sütü gibi helaldir ve haklarıdır.

Öğretmenlik, diğer meslekler gibi değildir.

“Bugün git yarın gel mesleği” hiç değildir.

Mezun ettikten sonra dahi takibini yaptığın, her anı insana dokunan meşakkatli bir süreçtir.

Mesai saati sınırsızdır.

Normal bir devlet memuru gibi saat dokuzda işe başlayıp beşte kapıyı kapayıp çıkamazsın.

Sınavını evde hazırlar, sonuçlarını evde okursun.

Konu pekiştirme testlerini evde hazırlar, kritiğini evde yaparsın.

Mesai saati dışında da olsa m ğrencinin her anına vakıf olmak istersin.

Her meslekte olduğu gibi öğretmenlikte de vicdan ve sorumluluk sahibi olmayan işini layıkıyla yapmayan çok kişi vardır ve olacaktır da.

Ama buradan yola çıkıp bunca emeği ve çabayı görmezden gelip olumsuz bir “Öğretmen” algısı inşa etmeye çalışmak art niyet, kendini bilmezlik, aymazlıktır.

Son olarak öğretmenlerimiz yatıyor mu?

Elbette yatıyor.

Nerede yatıyorlar size yardımcı olalım.

Olur ya belki bir karanfil alıp ziyaret edersiniz.

Belki utanırsınız da.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

film izle backlink paketleri