18 Mayıs 1919.
Bandırma Vapuru, Karadeniz’in öfkesini arkasına almış, doğuya doğru yol alıyor.
Ama deniz ne kadar çalkantılıysa, vapurun içi o kadar sakindi bugün.
Çünkü gemidekiler artık İstanbul’dan kopmuş, Anadolu’ya çok yaklaşmıştı.
Ve yaklaştıkça, omuzlarındaki yük daha da ağırlaşıyordu.
Öğle saatlerinde Sinop açıklarına varıyor gemi.
Ufukta ilk kez bir kıyı beliriyor.
Toprağa bu kadar yakın olmak, gemidekilerin yüreğine başka bir çarpıntı veriyor.
Ama bu bir varış değil.
Bu, mücadeleye biraz daha yaklaşmanın sessiz duruşudur.
Gemi hafifçe limana yanaşıyor.
Birkaç küçük tekne çevresinde beliriyor.
İçlerinden biri, Sinop Mutasarrıfı Mazhar Tevfik Bey’e ait.
Kısa bir temas, kısa bir düşünce:
Acaba Samsun’a karadan mı gitsek?
Mustafa Kemal Paşa, haritayı açıyor.
Yollar bataklık, geçitler riskli, düşman bakışı her köşede.
Sonra haritaya değil, yüzlere bakıyor.
Refet, Rauf, Hüsrev, Cevat…
Hepsi bir çift gözle “kararı sen ver” diyorlar.
Ve Paşa konuşmuyor.
Sadece başını sallar.
O baş hareketi, yalnızca bir seyir değil, bir istikamettir.
Karar verilmiştir:
Denizden devam. Her ne pahasına olursa olsun.
Kaptana emri verir:
“Sahilden ayrılma. Geceleri kıyıya yakın git. Gündüz ilerleme.”
Çünkü bilir, İstanbul’dan arkasına takılan gölgeler vardır.
Bilir ki bir yanlış manevra, bu gemiyi Karadeniz’in dibine değil, bir milletin umutlarının mezarına gömebilir.
O akşam Bandırma Vapuru, Sinop’tan ayrılırken kimse konuşmaz.
Gemide dalga sesi değil, yüreklerin vuruşu duyulur.
Ama herkes aynı cümleyi içinden tekrar eder:
“Bu yol dönüşsüz bir yürüyüştür.”
Mustafa Kemal Paşa, güverteye çıkar.
Karanlık gökyüzüne bakar.
Bir yandan İzmir’in işgal haberleri, diğer yanda Damat Ferit’in düşkün istifası çarpar yüreğine.
Gözlerini kapatır.
Ve bir kez daha kendi içinden bir ant yükselir:
“Ya istiklal, ya ölüm.”
Bu bir tercih değil, bir zorunluluktur.
Bu milletin başka çıkışı yoktur.
Ya kendi kaderini yazacaktır…
Ya da başkalarının kaleminde silik bir parantez olacaktır.
O gün Bandırma’nın içi kalabalıktır ama sessizdir.
Kazım Dirik, notlarını yazar;
Refik Saydam, bir askerin omzunu kontrol eder;
Cevat Abbas, pusulaya göz atar;
Ve Rauf Orbay, elindeki tabancaya değil, Mustafa Kemal’in kararlılığına güvenir.
Bir milletin kurtuluşu için 48 kişi,
bir paslı vapurda,
bir yüzyılın iradesini taşımaktadır.
Ve tarih o günü yazarken tek bir şey söyler:
"18 Mayıs, sancağın dalgalanmadığı ama imanın göklere yükseldiği gündür."
Eser ATAKAN - 18.05.2025
#18mayıs