Köprübaşı İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nde yaşanan ve giderek kamuoyunun dikkatini çeken ilginç bir uygulama, bizleri "devlet ciddiyeti", "hukuk devleti" ve "kurumsal saygınlık" kavramlarını yeniden düşünmeye zorluyor.
İddialara göre; halen görevde bulunan İlçe Milli Eğitim Müdürü Sayın Mustafa Kanmaz, bir süredir kendi makam odasını kullanamıyor. Gerekçe ne mi? Resmî bir yazı, tebliğ edilmiş bir karar, disiplin süreci ya da açığa alma yok... Sadece bir iddia: İlçe Kaymakamı’nın “odana girmeyeceksin” şeklindeki sözlü talimatı.
Ve ilginç olan şu: Sayın Müdür de bu sözlü yönlendirme üzerine makam odasına girmiyor, bunun yerine kurum içinde üzerinde “Özel Büro” yazan bir başka odada görevine devam ediyor.
Bu noktada birden fazla hukuki ve yönetsel çelişki ortaya çıkıyor:
1. Görevde olan bir kamu yöneticisi neden makamını kullanamaz?
657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre, bir memurun görevinden uzaklaştırılması ancak yazılı ve gerekçeli bir işlemle mümkündür (Madde 137). Eğer böyle bir işlem yoksa, görevli kişinin odasına erişimi engellenemez.
Sözlü talimatlar, yazılı bir idari işlem yoksa, bağlayıcılığı olmayan görüş niteliğindedir.
O hâlde şu sorular cevap bekliyor:
Eğer müdür hakkında bir açığa alma ya da görevlendirme işlemi yoksa, neden kendi makamında oturamıyor?
Eğer varsa, neden bu işlem kamuoyuna şeffaf şekilde açıklanmıyor?
2. Sözlü talimatla görev kısıtlaması uygulanabilir mi?
Anayasa'nın 129. maddesi ve 657 DMK’nın ilgili hükümleri uyarınca, kamu görevinde disiplin, denetim ve yönlendirme işlemleri ancak yazılı emirle ve mevzuata uygun şekilde yapılabilir.
Aksi hâlde sözlü talimatlara uyulması, idare hukukunda hukuka aykırı işlem sonucunda idari sorumluluğa yol açar.
Burada akla gelen bir başka ihtimal daha var:
Acaba ortada gerçekten hukuki bir işlem yokken, İlçe Milli Eğitim Müdürü de bu sözlü yönlendirmeyi “idari emir” gibi mi algılayarak makamına girmemeyi tercih ediyor?
Eğer öyleyse, bu durum bir "yıldırma" ya da "mobbing" değil midir?
Yoksa, müdür kamuoyunun dikkatini çekmek adına bu durumu bir tür idari ajitasyona mı dönüştürmektedir?
Bu sorular, sadece bir şahsın değil, bir kamu kurumunun işleyişine gölge düşüren sorulardır.
3. Devlet ciddiyeti, şeffaflık ve görev onuru
Bu olayın tarafı kim olursa olsun, ister kaymakam ister müdür; kamu görevi yapan herkesin şunu bilmesi gerekir:
Devlet, kişisel hırsların, siyasal restleşmelerin veya teamüle dayalı "sözlü emirlerin" üzerinden değil; hukukun, yazılı kuralların ve kurumsal saygınlığın üzerinden yönetilir.
SON SÖZ:
Bir makamın anahtarı kapatılabilir, ama bir devlet görevlisinin onuru ve görevi, sözlü talimatlarla rafa kaldırılamaz.
Bugün bu uygulama görmezden gelinirse, yarın başka bir kurumda başka bir yönetici, aynı keyfî muameleye maruz kalabilir. O yüzden bu sorular sadece Sayın Kanmaz için değil, tüm kamu görevlileri için sorulmalıdır:
Odaya girmemesi yazılı mı?
Görevden alındıysa tebliğ nerede?
Görevdeyse, neden makamına değil de “özel büroya” gitmek zorunda?
Cevapları net olmayan sorular varsa, orada hukuk değil, keyfiyet konuşuyor demektir.