Bizim zamanımızda, yamalı çantalarımızda tek bir defter ve çoğu zaman da bizim için altın değerinde, bitik bir kalem olurdu. 

Öyle çeşit çeşit kalemlerimiz ve her bir ders için ayrı ayrı defterlerimiz olmazdı.

Çoğumuz biten defterini siler, yeniden yazardı çoğu defa... 

Hem de şişe bardakların lastik kapakları ile yazdıklarımızı heyecan ve hevesle silerdik, yeniden yazabilmek için...

Anlayacağınız öyle desenli ve rengarenk silgilerimiz olmazdı.

Kalemlerimizi, bıçaklarla ya da tıraş olunduktan sonra çöpe atılan jiletlerle parmaklarımızı yaralıya yaralıya açardık. 

Çoğu zaman, kanlar akardı o serçe parmaklarımızdan...

Trajikomik ve düşündürücü olan da, bu durumun bizler için çok normal bir hal almasıydı.

Siyah önlüklerimiz, ninelerimizin çarşaflarından arta kalan parçalardan ya da o eskimiş ve artık giyilmeyen çarşaflardan dikilirdi.

Önlüklerimizin düğmelerinin her biri, farklı büyüklükte ve renkte olurdu.

Biri küçük, biri büyük ve her biri, birbirinden alakasız renkler...

Çantalarımız ise, o rengarenk yer minderlerinin kılıflarından arta kalan parçalarından dikilirdi, annelerimiz tarafından ustaca ve itinayla...

Önlüklerimizin yamaları görünmesin diye de, birçok renkli iplerden örülen, örgülü kazaklar giyerdik.

Boynumuza attığımız yamalı çantalarımızı, farklı iplerden örülmüş, örgülü kazaklarımızın yırtık ve yamalı kısımlarını kapatsın diye özen gösterirdik, her defasında...

Ama maalesef nafile...

Hem zaten çantalarımız da, yamalıydı.

Okula giderken çoğumuz kucağımıza defter-kitap yerine, üşümeyelim diye sobada yakmak için tezek alır giderdik.

Üşüyen o serçe ellerimizi ve ayaklarımızı tezek ısısı ile bir nebze de olsa ısınmaya çırpınırdık.

Zira çoğumuzun çorapsız ayaklarında, kara lastik ayakkabılar olurdu.

Eski ve yırtık ayakkabılar...

Böyle olunca payımıza hep üşümek düşerdi, hep eksik kalmak düşerdi...

***

Evet, hocam: "İşte biz bu zor şartlarda okuduk" dediğinizi duyar gibiyim.

Ama ben size bişey diyeyim mi?

Günümüz çocuklarının ders çalışmalarına dolayısıyla başarılı olmalarına engel olan ama avantaj gibi görünen "teknolojik imkânlar," yukarıda vurguladığım olumsuzluklardan, zorluklardan çok daha büyük engel teşkil etmektedir.

Zira teknolojik cihazların albenisi ve cezp ediciliği hepimizin ilgisini, enerjisini ve zamanını nasıl çaldığını ve bizleri nasıl kuşattığı malumunuzdur.

Nitekim bu cihazlar anne-babaların ve yetişkinlerin bile kölesi olduğu dolayısıyla bütün ruhunu ve zamanını teslim ettiği gerçeği aşikârdır.

Söz konusu çocuklar olunca, doğal olarak bu ilgi ve kapılma maalesef çok daha derin olabiliyor.

Nitekim gelinen noktada bu teknolojik cihazlar, çocukları sokak oyunlarından bile alıkoymuşsa, elbette ders çalışmaktan da hayli hayli alıkoyar.

Çünkü aklı internet oyunlarında olan bir öğrencinin, ders çalışmaya motive olması ve derse odaklanması çok zor.

Kısacası teknolojik cihazlardaki oyunların cazibesi, sokak oyunlarını bile çocuklara unutturmuşsa, maalesef ders çalışmayı da imkânsızlaştırdığı malumunuzdur.

Dolayısıyla günümüz anne-babaları, her fırsatta çocuklarına karşı "bizim zamanımızda bilgisayar mı, internetti mi, çalışma masası mı, çalışma odası mı, özel okul servis mi....vardı," şeklinde yakınıp durmalarında bir yönü ile haklı olabilirler.

Ancak özellikle teknolojik cihazların cazibesine kapılan bir öğrenci için ders çalışmak adeta bir işkenceye dönüştüğünün bilinmesi lazım.

Elbette teknolojik cihazlar, bilgiye ulaşmamızda büyük kolaylıklar sağlıyor.

Ancak bu amaç ve doğrultuda kullanılmadığında sadece zaman kaybı olduğunu kabul etmeliyiz.

Dolayısıyla dijital oyunların cazibesinin farkında olmayarak çocuklarınızı, kendilerine ait odalarına hapsederek ders çalışmalarını sağlayamazsınız.

Hele her kızdığınızda: "Kalk git odana ders çalış" diyerek belki kızgınlığınızı yatıştırırsınız ama bunu çok iyi bilin ki, çocuğunuzu okuldan ve derslerinden hepten soğuttur ve koparırsınız. 

Dahası çocuğunuzu kendinizden uzaklaştırır, dijital dünyanın oyuncağı haline getirirsiniz.

Evet, çocuklarınızı zinhar kendi talihsiz yaşanmışlıklarınız ve dünün olumsuzlukları ile  suçlayıp yargılamayınız.

Bugünün "imkânlarını" her defasında minnetle çocuklarınızın yüzlerine vurarak utanca boğmayınız.

Kısacası; geçmişi geçmişin, bugünü de bugünün şartlarıyla analiz etmeli.

Var olan olanakların bilinçli kullanılması için de doğru bir dil ve tutumla çözüm geliştiriniz.

Çocukla bağ kurarak karar alın, sınır ve kural koyun.

Özdenetim davranışı kazandırın.

Son olarak Hz.Ali; " Çocuklarınızı kendi zamanınıza göre değil, onların yaşayacağı çağa göre yetiştirin" der. 

Mehmet Şah Marhan

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

backlink paketleri
tez yazdırma