Hayatımda ilk kez birisi bana "kendine çok dikkat et" dedi.

 Anlamış onun kalbini taşıdığımı herhalde...

Rastgele,

Yürürken aklına geleyim

Sızlasın için...

Zaman sen olmayınca geçmiyor, sen olunca da yetmiyor...

 "üşüyorsan söyle, seni bir kat daha seveyim."

Kim istemez mutlu olmayı ama mutsuzluğa da var mısın?

Çık gel bir kez daha

Çık gel bir kez daha beni bozguna uğrat

 Ben güzel değil miyim? Neden kuş koymuyorlar yoluma?

"ben sana kızsam, kendime küserim..."

Ama sen yine de gitme

Gidersen

Peşinden gelmem

Ama kalırsan

Bu masalın sonunu birlikte öğreniriz.

Meğer ne çok canı yanarmış insanın, baktığı yerde göremeyince görmek istediğini.

birgün aklına gelecek olursam

Bana şiir ısmarla

Şubat'ı konuşalım.

Cemal Süreyya'nın dediği gibi: “Kim istemez mutlu olmayı ama mutsuzluğa da var mısın?”

 İnsan, hep mutlu olmak ister elbet. Hep başarılı olmak ister. Gurur duyulmayı, hep sevilmeyi, övgüyle bahsedilmeyi ister. En güzelini ister. En rahatını, en keyif vereni, onu mutlu edeni ister. Sorun olsun istemez hiç. Problemlerle uğraşmak ona zor gelir. Engelleri birisi kaldırsın önünde, ki o rahat yürüsün bu düz yolda. Yorulmasın İster. Eleştirilmesin, kınanmasın. Hep alkışlansın, ismi yücelsin, övgüye layık görülsün ama zahmet çekmesin, sorun olmasın, dert bulunmasın ister. Hayatında hep kolayı arzular. Acıdan uzak, kederden ırak, hüznün uğramadığı bir ömürdür onun talep ettiği. Lakin dünya gerçeğinde bu imkânsız bir istektir.

Biz de okullarda bunu hayal ederiz hep. Sorunun olmadığı, problemin yaşanmadığı, her öğrencinin başarılı olduğu, velilerin sürekli destek verdiği, öğretmenlerin iş birliği içinde çalıştığı bir okul. Aksi bir durum yaşanınca başlarız suçlamaya, dert yanmaya, şikâyet etmeye.

Oysa gül dikeniyle güzeldir. Terin akmadığı bir emeğin lezzeti acıdır. Biber acısı değil çağla acısı. Kelek kavun acısı yani. Her şey zıddıyla anlamlıdır. Her şeyi güzelleştiren onun tezatıdır. Karanlık olmazsa kim bahseder ayın ihtişamından.

Yıldızların güzelliğini kim konuşur gecede.

Herkes hep iyiliği sahiplenir. Hep başarı olanı. Hep gurur duyulanı.

Peki başarısızlığın sahibi kimdir?

Mardin Dargeçit ilçesinin bir okuluna ait Twitter'ta bir paylaşımı düştü önüme. Okul, başarı olmuş öğrencilere ait bir afiş paylaşmış sayfasında gururla. İstatistik verilerle, matematiksel ifadelerle, yüzdelik oranlarıyla başarılarını ilan etmişler. Elbette bir eğitim neferi olarak ve bir Dargeçit aşığı olarak gurur duydum, mutlu oldum. Ancak aynı anda hüzünlendim, kederlendim de. Yüzde otuz başarı olmuş öğrenciler gururla paylaşırken, başarısız yüzde yetmiş hiç konuşulmuyor. Yüzde otuz başarılı olmuş öğrenciler, öğretmenlerin, velilerin eseridir. Kahvehanede okey masalarında oynarken sözlerinde gururla taşıdığı bu başarının sahibi en çok da okul idaresidir elbet.

Sadece bu okulumuz özelliğinde söylemiyorum üzülerek belirteyim ki tüm eğitim camiasının bir hasleti. Başarı olanı gururla paylaş ve en çok da kendine pay biç ama başarısızlıkta hep başkalarını suçla.

Nicel bir veri olarak bile gözlenemeyecek kadar üstü çizilmiş ve eğitimin dışına itilmiş, görmezden gelinmiş, arka sıradalar da unutulmuş, ismi hiç hatırlanmamış, ötekileştirilmiş, öğrencilerin başarısızlığı kime ait?

Başarı bizim de başarısızlık kimin?

Cemal Süreyya'nın dediği gibi: “Kim istemez mutlu olmayı ama mutsuzluğa da var mısın?”

Herkes başarı olanı sahiplenmek ister. Herkes başarılı olandan kendine pay biçer. Peki, ya başarısız olanı kim ister?

İsimleriyle, hisleriyle, ihtiyaçlarıyla, öncelikleriyle, yetenekleriyle, becerileriyle, sevdikleriyle, özellikleriyle, bireysel farklılıklarıyla, algılarıyla, düşünme biçimleriyle, anlamlandırdıklarıyla bu çocuklar hepsi özel, değerli ve biriciktir. Onlar yavrularımız, umutlarımız, geleceğimizdir. Onları eksiğiyle, fazlasıyla, sahip olduklarıyla sevelim, kucaklayalım. O zaman okullar her öğrencinin mutlu olduğu bir yuvaya dönüşür

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

backlink paketleri
tez yazdırma