MATEMATİĞİN (M)İZAHI

Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!

Musa öğretmen, sınıfın en haylaz öğrencisi olan Ahmet’e sorar:
‘’Ahmet senin için matematik ne ifade ediyor ya da matematik nedir?’’
Ahmet ayağa kalkar. Biraz düşündükten sonra çehresi değişir ve tebessüm ederek öğretmenine cevap verir:
Öğretmenim matematik; "zayıf alıp, fırça yiyip, kafa şişirip MATEM tutmaktansa hızlı, hareketli olup dersten, babadan, sizden, sayılardan kaçmak için ATİK olmak" anlamına gelmektedir. Matematik, yas, üzüntü, keder anlamına gelen MATEM kelimesi ile hareketli olmak, kıvrak olmak, kaçmak anlamına gelen ATİK kelimesinin birleşmesiyle oluşmuştur.
Bu fıkrada Ahmet birçok öğrencinin sevmediği dersler sıralamasında zirveyi kimseye kaptırmayan matematiğin kendince ne anlama geldiğini mizahi bir şekilde izah etmiştir.
Peki, Matematik kelimesi nereden gelmiştir?
Ahmet, matematik kelimesini Türkiye Öğrenci mitolojisine göre izah etmiş olsa bile matematik kelimesinin eski Yunancadan geldiğini öğreniyoruz. Matesis kelimesinden türemiş olan matematik, eski Yunancada "Ben Bilirim" anlamına gelmektedir. 
Osmanlı Türkçesinde Riyaziye(hesap ilmi) denilmiştir.
Matematik sözcüğü Türkçeye Fransızca mathematique sözcüğünden gelmiştir.
Bir rivayete göre, bundan çok uzun yıllar önce Doğu’nun ünlü sayı bilimcileri Olympos Dağına Batı’nın bilginleri ile yarışmaya gitmişler. Yapılan bütün yarışmalar sonunda iki taraf da birbirlerine üstünlük sağlayamamış ve neticeyi belirlemek için satranç oynamaya karar vermişler. Satrançta kaybeden Doğu takımı üzgün bir halde dağdan aşağıya inerken, dağın eteğinde merakla bekleyen taraftarları:
- Ne yaptınız? Diye bağırmışlar. Yenildik demeyi gururlarına yediremeyen bilginler bu soruya:
- Matedemedik! Diye cevap vermişler. Bunu, “ma-te-ma-tik” şeklinde duyan halk ise, o günden beridir, sayılarla uğraşan bilginlerin matematik yaptığına inanır olmuşlar.
Matematik kelimesinin nerden geldiğini ve ne anlam ifade ettiğini bilmeyen öğrencilere nasıl matematik öğretilebilir ki!
Dersi hikâye ve matematiksel fıkralarla süsleyen öğretmen, komikliğin ötesinde matematiksel düşünceye ve öğrencilerin matematiğin ipuçlarını bulmaya teşvik eder.
Matematik fıkraları bize, bir matematikçinin kimliği, matematik kültürü ve hatta matematiksel düşünmenin yapısı hakkında bilgiler verir. Genellikle fizikçiler, kimyacılar ve mühendisler tarafından anlatılan bu fıkralarda matematikçi soyut çözümler üreten, sorunu çözemeyen kişidir. Matematikçiler gerçek dünyayla bağlantıyı kuramaz ya da bir matematikçinin denklemlerle fiziksel dünya arasındaki bağ umurunda değildir. Bu fıkralar matematikle dalga geçmekle birlikte matematiksel düşüncenin açıklanması bakımından ilginçtir. Bu konuda çok bilinen bir fıkra:
Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir kimyacıyı bir ay süreliğine ayrı ayrı odalara kapatmışlar. Odalarda kilitli bir buzdolabı ve çeşitli araç gereç varmış. Bir ay sonunda odaların kapılarını açıp bakmışlar. Fizikçi mekanik bir makine yaparak buzdolabının kapısını kırmış ve karnını doyurmuş. Kimyacı çeşitli elementleri karıştırarak bir sıvı yapıp buzdolabının kapısını eritmiş. Son olarak matematikçinin odasına girmişler. Matematikçinin kurumuş cesedi duvara dayanmış bir halde yerde kanla şunlar yazılıymış:
Teorem: Buzdolabını açamazsam ölürüm. İspat: Buzdolabını açtığımı varsayalım.
Sıradaki fıkrada matematikçi her zamanki gibi kusursuz bir mantık uygular ama gerçekler dünyasındaki bir olayı genelleme konusunda başarısızdır; çünkü o kesinlik ister. Kesinliğin olmaması, onun için gözleri kapalı yürümek kadar rahatsız edicidir. Matematik, yaklaşık doğruyu değil tam doğruyu amaçlar. Matematikçilerin kılı kırk yaran titizliği aşağıdaki fıkrada olduğu gibi mizah konusu olmuştur:
Bir mühendis, bir fizikçi ve bir matematikçi İskoçya’da trenin penceresinden bakarken siyah bir koyun görürler, mühendis hemen atılır; İskoçya’daki bütün koyunlar siyah der. Fizikçi söze karışır İskoçya’daki bazı koyunlar siyah der. Matematikçi son noktayı koyar İskoçya’da en az bir tarafı siyah olan en az bir tane koyun vardır.
Günlük hayatın içinde problemlere getirilen çözümler arasında matematikçinin yaptığı çözümün genellikle en şık çözüm olduğudur. Tam da bu gerçeği yansıtan bir fıkra:
Bir imam, bir doktor ve bir matematikçi golf oynamak maksadıyla golf sahasına gittiklerinde görürler ki saha doludur.
Fakat işin enteresan yanı o sırada oyun oynamakta olan yaşlı dört adam oldukça kötü oynamaktadırlar.
Sonunda dayanamayıp yetkiliye şikâyet ederler:
- Evet, kabul ediyoruz, sıra onların fakat siz çok iyi bir kulüpsünüz. Bu kadar kötü bir oyunun oynanmasına nasıl seyirci kalabiliyorsunuz… 
Bunun üzerine yetkili o kişilerin kulübün ortaklarından olduklarını ve hepsinin kör olduğunu, bu yüzden o kadar kötü oynadıklarını söyleyince
İmam pişmanlık ve mahcubiyet içerisinde:
- Ben imamım, lütfen herhangi bir ihtiyaçlarında beni şu camide bulsunlar der ve apar topar gider.
Doktor aynı şekilde:
- Ben dünyanın en ünlü göz doktorlarından biriyim. Herhangi bir şikâyetlerinde onlara yardım etmeyi çok isterim deyip hemen evine doğru yola koyulur.
Matematikçi ise gayet soğukkanlı bir şekilde sorar: İyi de niye gece oynamıyorlar?
Matematik mizahında birçok şaka ve espriyi anlayabilmek için matematik bilgisi gerekir. Matematik diline hâkim olmayan birisi bu şakalardaki detayları göremez. Bu yazıda bu tür şakalara pek değinmemeye çalıştım ama anlayabilmek için orta öğretim matematik bilgisinin yeterli olacağı çok bilinen, beğendiğim bir fıkrayı yazmak isterim. Bu fıkra kadınların matematikte başarılı olamadıkları önyargısına feministçe bir itiraz olarak görülebilir:
İki matematikçi aralarında tartışmaktadır.
Bunlardan biri aslında matematiği herkesin az-çok bildiğini iddia ederken, diğeri de öyle olmayıp sadece eğitimini almış insanların bildiğini savunmaktadır.
Sonunda bu meseleyi tartışarak halledemeyeceklerinin farkına varırlar ve teklifte bulunur herkesin bildiğini iddia eden:
- Şurada bir restoran var. Girelim oraya ve oradaki garson kıza x’in integralini soralım. Kabul ediyor musun?
Diğeri hemen kabul eder. Öyle ya, x’in integralini bilen kaç tane garson kız vardır ki?
Ne var ki, bu tartışmayı planlamış bulunan diğeri daha önceden garson kıza gidip, ona bir miktar karşılık önererek kendisine sorulacak olan soruya x2/2 cevabı vermesi hususunda anlaşmıştır.
Neyse, gelirler restorana ve o kızı görüp yanına gelirler. Kıza:
- Affedersiniz, size bir soru sorabilir miyiz? Derler.
Kız kabul edince de soruyu sorarlar. Garson kız pek fazla düşünmeden:
- x2/2 diye cevap verir.
Biri kazanmanın sevinci, biri de kaybetmenin hüznüyle teşekkür ederek ayrılırlarken garson kız arkadan seslenir:
- Bir de C sabiti var.
Bu fıkralar, elbette mizahın yapısı bakımından abartılıdır ama matematiğin diğer alanlarla olan farkını renkli bir biçimde anlatması bakımından önemlidir.

Anahtar Kelimeler:
MatematikEğitim

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

fen bilimleri vozol 10000 Likit

Bosna Hersekde Üniversite Okumak

backlink al